15 Ekim 2006 Pazar

Müjde, İstanbul “dönüşüyor”!

Bu sayımıza, biraz isteyerek biraz da istemeden rengini veren mevzu “Kentsel Dönüşüm” hadisesi oldu. İstanbul’un her tarafı alelacele “dönüşüyor”. Yıllardır, inşaat yapılamayan/yapılmayan alanlara, adını yeni duymaya başladığımız, adını çok eskiden beri duyduğumuz inşaat firmaları neredeyse tamamı “ticari” işletme veya konut olacak büyük beton blokları konduruyorlar. Kentte, nefes alacak, şöyle yatıp uzanıp muhabbet edecek, üzerinde top koşturacak boş “arsa”lar bırakmamaya ant içilmiş sanki. İçinde “kamu yararı” geçen her türlü cümleden, gelişmeden haberdâr olmayalı ne kadar uzun zaman oluyor! Ne demiştik geçen sayıda; biz bu kenti emanet aldık, tıpkı öncekiler gibi. Emanete de hıyanet etmemek lazım!

İŞLER NANAY!

Yağmur ötelere yağar,

Bizim mahalleyi sel basar

Hıdrellez geldi, geçer,

Soske be burda çora kaldık

Eyüp’te, Balat’ta, Gültepe’de,

So tekara, işler nanay!

Karar vericilerden yüzlerce yıl önce bu kente gelip yerleştiklerine bakılmaksızın, Romanlar, her zaman olduğu gibi, kentsel dönüşümün mağdurları oluverdiler. Hayali “soyluların” yerleştirileceği Osmanlı “tarzı” hayat 

için,  “dokuz-sekiz ritmli” bir mahallenin -Sulukule’nin- nefesini kesiyorlar.

Peki, bu dönüşüm kentin tarihiyle,  sosyal dokusuyla, anlamıyla en önemlisi de insanıyla ne kadar uyumlu? Artık Miami, Manhattan, Champ-Elyesse olacağız derken, İstanbul olmayı unutuyoruz. Yakında “ne bakacak bir tepesi, ne de baktığında görecek bir İstanbul’u kalmayacak” gibi. Velhasıl, yukarıdaki Roman dizelerindeki gibi; Dersaadet’te “işler nanay”!

“Dönüşen” sadece, mahalleler değil;  “güncel sanat mekânlarının dönüşümü” hadisesi de, yakın gelecekte sanatçıların tartışma gündeminde olacak gibi gözüküyor.

ADA SAHİLLERİNDE...

Bu sayıda, bir muhabbet bir de söyleşi vesilesiyle hem dünün hem bugünün Büyükadasında hayli zaman geçirmiş olduk. Dergimizin daimi konuğu Murat Belge, doğuştan ve yürekten Büyükadalı Fıstık Ahmet (Tanrıverdi) ile adanın ve adalının tarihine keyifli/hüzünlü bir yolculuk yaptılar. Muhabbetin ve adanın “eksik” yanını ise Atina ziyaretimizde rastladığımız Yanni Valsami’den 1966’da terk etmek zorunda kaldığı “Büyükada”sını dinleyerek kapadık.

Dosya konumuz ise “oteller”: Tarihinden ideolojisine, mimarisinden kentsel dönüşümdeki yerine, oteller-kent ve turizm üçgenine farklı bir şekilde bakmaya çalışırken, beş yıldızlı otellerden bekâr odalarına kadar, kentle kurulan “misafir”lik ilişkisine değindik. Üç mimarın beyin fırtınası vesilesiyle,  Gümüşsuyu’nda atıl bir şekilde bekleyen Park Otele dair alternatif üretmeyi de ihmal etmedik.

İstanbul’un suyu, müzeleri, eğlence hayatı, plakçısıyla beraber yazar Jorge Luis Borges’in İstanbul’la olan teması da sayfalarımızın konusu.

Bu sayımızın lisesi de İstanbul (Erkek) Lisesi. Geçmişiyle kente imza atan bu önemli eğitim kurumunun tarihine, bahçesine ve koridorlarına, yine lisenin mezunlarının yardım ve destekleri vesilesiyle girmeye çalıştık.

Bu sayıdan itibaren bir daimi köşemiz daha olacak: Gökhan Akçura “Eskici Defteri” köşesinde, bizim için, İstanbul’un saklı sandıklarından “keyif halleri” çıkaracak. Diğer daimi sayfalarımız ise  “Sıraodalar”, “İstanbulca” sözlük ve “Kitabiyat” köşemiz. Ve çizer Aydan Çelik’in köşesi: “Kuşbakışı”…     

SON SÖZ YERİNE

Tarih Vakfı kurucularından, İstanbul’un yazarı,  Orhan Pamuk Nobel ödülüne layık görüldü.  Pamuk’la beraber kentimizin de ödüllendirildiğini düşünüyor ve kutluyoruz.

Biz dergiyi hazırlarken, bir türlü bitmek bilmeyen “boğaza 3. köprü” projesine 2007’de start verileceği haberi yine gündeme geldi. “İki, üç yetmez daha fazla olsun, İstanbul egzoz gazıyla boğulsun” sloganını dillendiren bu “otomobil merkezli” ulaşım politikasına karşı ne desek az! İyisi mi, slogana Beşiktaşlı taraftarların tezahüratı ile cevap verelim: Cem Dizdar www.ntvspor.net’te yazmıştı; maç yolunda Taksim’den füniküler marifeti ile Kabataş’a giderken, Kabataş civarlarında duyduğu tezahürat, halkın toplu ulaşım konusundaki “duyarlılığının” bir göstergesi olsa gerek; füniküler... füniküler... füniküler füüü-nii-küüü-leeer…

Sağlıcakla,

Tan Morgül

 

15 Temmuz 2006 Cumartesi

Yeniden...

Editörlerden...

“Türkiye dergi literatürüne bir göz attığımızda dergi müptelalarının hararetle takip ettiği birçok süreli yayının, reel şartlara ayak direyerek çalışanlarının ve sevenlerinin desteğiyle çıktığını görürüz. Nice dergi ön raflardaki konumlarını bırakarak, ancak koleksiyoner ve araştırmacıların ulaşabileceği arka raflara çekilmek zorunda kalmıştır. Bu Türkiye için olağandır belki ama bu durum “dergiperverler”in yeni maceralara atılmasına ya da kaldıkları yerden devam etmelerine ket vurmaz.

Yeni bir tasarım ve içerikle...Yine öyle oldu. Tarih Vakfı, yaşanan tüm maddi sorunlara rağmen “İstanbul”u, tamı tamına 14 sene bu şehrin ismini taşıma sorumluluğunu içeriğiyle yansıtmaya çalışan bir dergiyi kısa bir aradan sonra tekrar çıkarmaya devam kararı verdi. Üstelik yeni bir yüz, yeni bir içerik ve yeni yeni ‘paragraflar’ açarak. Derginin logosu, kapak ve iç tasarımı, ‘iddiali’ bir şekilde değişirken, yeni proje ve yaklaşımlar vesilesiyle dergi içeriğine de ‘başka türlü’ müdahaleler de bulunuldu. Bu sefer, geçmiş dergilerin birikimine sahip çıkan, ma gelecekten de proje çalan birazcıkda daha farklı bir İstanbul dergisi hayal ediyoruz. Umarız ki, hayal olarak kalamyacak!

İstanbul 2010’a... Artık İstanbul, Avrupa’nın önemli kütürel projelerinden birine de ev sahipliği yapma hakkını üstlenmiş bulunuyor. 2010 yılı için, İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olacak. Biz de, kent için oldukça önemli olan bu olguyu, dosya konumuza çekerek, tartışmaya çalıştık. Peki, İstanbul 2010 ne demek? Özetle, çok şey demek! Ve o “çok şey”lere bu sayımızdan başlayarak dikkat kesileceğiz. Dört yıl boyunca, tüm kenti “kültür”e boyayacaklara - en çok da “sivil” renge boyayanlara, muhabbet göstereceğiz …”

Bu başarıda pay sahibi olan isimlerden bir kısmı; Nuri Çolakoğlu, Emine Çaykara, Korhan Gümüş, Görgün Taner, Nilgün Mirze, İstanbul’un 2010 kültür başkenti seçilmesinin nedenlerini, anlamını ve kentin/kentlinin öncelikli ajandasını anlattı. Bununla da kalmadı İstanbul 2010 AKB danışma kurulu üyelerinden katılımcılarla düzenlenen “yuvarlak masa” söyleşisinde proje a’dan z’ye masaya yatırıldı.

Başka neler var?

İstanbul’u arşınlamak:
Murat Belge ve Uğur Yücel ile Kuzguncuk’ta
“Fakat Kuzguncuk Şirin Yerdir…

Takdime ne hacet! Yazar-akademisyen Murat Belge ile oyuncu-yönetmen Uğur Yücel, İstanbul Dergisi için, Kuzguncuk’ta Boğaz’a nazır, keyfe tirit hasbıhal ettiler. Rotalarını, muhabbete göre çizerken, muhabbettin rotasını da kendilerine göre çizdiler. Birisi çocukluğuna, diğeri tarihe yolculuğa çıktı. Ama muhabbetten hiç kopmadılar. Binalara, anılara, hatıralara girip çıktılar. Güldüler, hüzünlendiler, düşüncelere daldılarlar, konu konuyu açtı. Biz ise araya hiç girmeyip, uzaktan izledik. Siz de izlemede kalın. Mimikleri veremedik, onlar da bizim emanetimiz olsun!

“Ben Olsaydım İstanbul2010 afişini böyle yapardım...”

“Ben olsaydım!” başlığını taşıyan bu ilk dosyanın konusu Avrupa Kültür Başkenti İstanbul2010 için afiş tasarımı. Tasarımcılar Ahmet Naci Fırat, Baki Kara, Banu Özçelik, Cem Akar, Çağla Turgul, Elif Yalçınkaya, Engin Öztekin, Ferit Yantur, İlhan Bilge, Kayıhan Bölükbaşı, Murat Özgül, Perim Davudoğlu, Selen Başer, Teoman Fıçıcıoğlu, Tülay Demircan, Umut Südüak, Volkan Hoşcan, Zeynel Özer ve doya editörü olarak Rauf Kösemen “Ben olsaydım İstanbul2010 afişini böyle yapardım...” diyorlar.

Tarihi, Mezunları, Dedikodularıyla
St. Joseph Lisesi’nden Malumatlar

Üzerinde çalıştığı üç citlik St. Joseph tarihinin, Cumhuriyet dönemine kadarki süreci anlattığı ilk cildi yayınlayan Frere Ange Michel ile okulun eski mezunlarından Ferda Keskin eşliğinde, St. Joseph’deki mütevazı odasında konuştuk. Sonra da, okul henüz karma eğitime geçmeden orada eğitim görmüş 1974 girişli üç eski mezunu, Ecmel Ayral, Ali Erul ve Ferda Keskin'i bir araya getirerek okulun bir döneminde gezindik...

“İstanbul için İsyan Vakti”

İstanbul alternatif müzik hareketi özellikle son birkaç yılda, piyasa müziğinden bilinçli bir biçimde sıyrılmaya gayret eden birçok yeni grubun ortaya çıkmasıyla ivme kazandı. Everett True’nun 1991’de Melody Maker’da Seattle hareketi ile ilgili öncü yazısına attığı başlığı biraz değiştirecek olursak “Anneciğim! İstanbul’da bir sürü gitarlı canavar var!” Ve asıl ilginç ve güzel olan, bu canavarların sound’ları Seattle’lı abilerininki gibi büyük ölçüde birbirinin kopyası niteliğinde değil... Mehmet Atılgan’ın kaleminden...

Diğer yazılardan bazıları:

İstanbul Dergisi İçin Yeni Bir Başlangıç
ELEŞTİREL GERÇEKÇİ KENT ÇALIŞMALARI
Murat Güvenç
 
Erzincan’dan Prens Adaları’na: BURGAZ ALEVİ CEMAATİ
Ulus Atayurt – Tan Morgül

İstanbul Müzesi’nin Engellemelerle Dolu Kısa Tarihi
DARPHANE’DE ‘BİLİNÇLİ’ BİR GEZİ
Bülent Özden

İstanbul her şeyden önce bir kronometredir
YANILSAMALAR ŞEHRİ
Brian Elliott

Zeki Demirkubuz’un İstanbul’u:
İSİM, ŞEHİR, İNSAN
Fırat Yücel

Reşat Ekrem Koçu’ya İthafen:
YARIM KALMIŞ MEHMET’LER
Mehmet Zaman Saçlıoğlu

ManifestIST

İstanbul, Yeniden İstanbul'da...

İstanbul dergisi, iki bin yıldan fazla zamandır kendine has bir yaşam yaratan İstanbul şehrinin mimari, siyasi, sosyal ve kültürel kanallarındaki akıntıların, dip akıntıların, akıntıya karşı yüzenlerin ve hatta akıntıya kapılanların kaydını tutmayı, güncesini çıkarmayı sürdürmek için yayın yaşamına kaldığı yerden devam ediyor. 

İstanbul, şehrin kültür haritasındaki yolları takip edenler gibi, bu haritaya yeni yollar çizenlerin, kültür topoğrafyasını değiştirenlerin sözlerine, görüntülerine, sedalarına, düşüncelerine ve hayallerine ev sahipliği yapmayı üstleniyor.

İstanbul, şehrin yanında yürümek, adımlarını saymak, ayak seslerini dinlemek ve yeni yürüyüş rotaları ortaya koymak istiyor.

İstanbul, ayaklarını kentin zeminine basıyor. Bu yüzden Arnavut kaldırımlarda ya da Çin granitlerde yürüdüğü kadar zayıf asfalt kaplamalarını sular götürmüş mahallelerin çamurlu sokaklarında da dolaşmayı istiyor.

İstanbul, yüklendiği ağır sorumluluğu tek başına taşımak niyetinde değil, böyle bir hakkı olmadığının da farkında. Sorumluluğu sırtlamak isteyeceklere, söyleyecek sözü olanlara açılacak bir kanal olmak istiyor.

İstanbul, ortak bir emeğin ürünü olarak çıkıyor. Başka emeklerle ve zihinlerle temas etmeyi istiyor, davet ediyor.

İstanbul, İstanbul Ansiklopedisi'ni, İstanbul Kent Müzesi Girişimi'ni ortaya çıkartmış bir sivil toplum örgütünün, Tarih Vakfı'nın bünyesinde çıkıyor. Bu yüzden sivil toplum sözcülerine kapıları da sayfaları da açık.

İstanbul, bize bir emanet. Bu dergiyi tıpkı tüm yaşayanların kenti aldığı gibi emanet aldık. Burada bu emaneti korumak, geliştirmek ve zamanı gelince devretmek üzere bulunuyoruz.

Bekliyoruz... 

Tarih Vakfı, İstanbul Dergisi Çalışanları